yaprak sarmayı denedim, beceremedim. sigara da saramazdım zaten. sevdiğim insanları da saramadığımı biliyorsun.
yaza gelsen keşke, güzel bir meyhane buldum, seversin muhtemel. biraz uzak aslında, sahilde sabahlarız olmadı. ya da yola kadar yürür bir otobüse atlar güneye, ege'ye gideriz. sen gittin, iyi yaptın, biliyorum. ben gidemiyorum, kopamıyorum, bir şeyler var elimi ayağımı sabitleyen. ufak gitmeler oluyor tabii. ne demek istediğimi, neden bahsettiğimi iyi biliyorsun. gelsen de gitsek, dönmesek. sen yine gitsen istersen, beni başka bir yere bağlayıp.
![]() |
kaynak: |
"...
sağır siyah bir yorgun yol
vur kendini sürgün ol
aşk yolunda ölmek kolay.
..." (Mete Özgencil)
sen o kadar yol eskittin ben burada yılları eskitirken, dönsen de kalmazsın, kalamazsın istesen de. peki ben gidemez miyim? Kavafis'in bahsettiği o şehirde ölecek olanlardan mıyım? ben hep kalacak, sen gidecek misin? kök salmadan bir yere, savrulup duracak mısın? ben kalarak neden salamıyorum köklerimi buraya? neden gitmek var benim de aklımda? gitmek de, nereye? sen olmadığın yerlere gittin hep. nerede olmaya başladıysan oradan da gittin. yeni dostlar, arkadaşlar, sevgililer netleşmeye başladığında gittin. postacıyla, bakkalla selamlaşmak hal hatır sormaya dönünce gittin.
"... hayatta sevinilecek seyler yeniden fark edilir. bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. o bosluk doldu sanirsiniz oysa o boslugu dolduran eksilmenizdir. ..." (Murathan Mungan)
sen uzak durabildin sevinilecek şeylerden, yeni mutluluklardan. dolmasına izin vermedin boşluğun, boşluğunun. ne zaman birileri boşluğuna dahil olmak, yokluğu eksiltmek istese uzaklaştın, gittin. başka ülkelere, şehirlere gittin. yeniden boşalmasın, yeniden azalmayasın diye dolmasına izin vermedin eksilenlerin. korkaklık mıydı, güçlülük mü? hiç bilemedim. imrendim gidişlerine, gidebilişlerine. bense kalmayı bile beceremiyorum. gidemeyişim de benim korkaklığımdır belki.
"... eski sevgili, uzak ve güzel bir şehir gibidir. gidersiniz, dönersiniz, bazen özlersiniz, sonra da unuttuğunuzu hatırlarsınız. bazen çok eskiden gördüğünüz, ama nedense adını bir türlü çıkaramadığınız bir film gibidir, önce trajedi, sonra komedi. bir daha da mümkünü yoktur. ..." (Haydar Ergülen)
gitmelerine rağmen özledin hep, özlemene rağmen gittin. dönmek geçtiyse de aklından, dönecek yer bırakmadın kendine. içerken anlattıklarında kalabilseydim, kal denilseydim, istenseydi kalmam, kalırdım kim bilir gibi cümleler, keşkeler duydum ben gideceğin yeni yerleri, yeni ülkeleri söze dökerken. sürgünlüğe alışsan, sürgünlüğü yakıştırsan da kendine, kalabilecek, dönebilecek bir yer belki de bir zamanı özledin durdun sen. gizlice, kendi içinde, sessizce. en acısı sanırım, kimsesizce.
"Όλα σε θυμίζουν,
απλά κι αγαπημένα,
πράγματα δικά σου, καθημερινά.
..." (Manos Loizos)
bizi, iki imkansızı birbirine yakıştırdıkları oldu, bilmez değilsin. biri gidemeyen öteki kalamayan, iki farklı kadına vurgun ikimizi. senin olmayışını ve benim oluşumu birlikte görmek mi istediler, ne dersin? senin kıvırcığa çalan saçlarınla benim düz saman sarısı saçlarımı mı birleştirmekti dertleri? ya da iyi arkadaş olmamızı, birbirimizi anlamaya çalışmamızı mı kıskanıyorlardı? sevgili olursak azalır, eksilir ve onlar gibi oluruz diye mi umuyorlardı? sevdiğin şarkıları çaldığında fasıl heyeti sana kaldırıyorum kadehi, onlar bilmiyor seni nasıl sevdiğimi, onlar sevgililiği varılabilecek son nokta sanıyor.
yaz gelse.
gelsen, içsek, gitsek.
Y.